
Halis KARADUMAN
Sulh ve Huzur
İslam'da sulhun değeri çok büyüktür. İslam dini Barış dinidir. Adalet dinidir kişiye veya devlete baskı, zulüm, taarruz edilmedikçe karşı taraflara kesinlikle müdahale edilmez. Dünya üzerinde sulhu temin ve tavsiye eden İslam dininden, Müslüman inancından başka bir düşünce görülmemektedir. Geçmişte olduğu gibi insanlık âleminin huzur içinde yaşaması kişilerin ve devletlerin İslam prensiplerine ve emirlerine uymalarına bağlıdır.
Gerek Peygamber Efendimiz döneminde, gerekse Türk İslam devletleri tarihine baktığımız zaman Müslüman toplumlar kendilerine saldırmayan, inanan mazlum insanlara rahatsızlık vermeyen hiçbir devlete savaş açılmamış, onlarla bir sıkıntı yaşanmamıştır. Böylesi bir durum içerisine girenlere yaptığı hatalar yanlışlar anlatılmış baskı ve zulümlerden vazgeçmeleri ikaz edilmiştir. Müslümanlar her zaman ve her şeyden önce Allah'ın rızasını gözetmişler, O’nun emirleri ne ise, düzen ve düsturlarını o doğrultuda devam ettirmişlerdir. Böylece İslam beldelerinde her daim sulhu salah egemen olmuştur.
Ne zaman ki, Allah ve insanlık düşmanları Müslüman beldelere zarar vermeye başlamışlar ya da kendi tebaalarına zulüm yapmışlar, İşte o zaman ortaya çıkan haksızlığı düzeltmek için Selçuklu, Osmanlı devreye girmiş, daha çok mazlum olan, baskı gören halkların talepleri üzerine yardıma gitmişler, Oralarda sulhu sağlayarak dünyaya insanlık dersi vermişlerdir.
Atalar bu durumu dünyaya ilan ederken, bizim kimseye zararımız olmaz ‘hep iyilik ve huzurdan yana oluruz’ demişler, dostluklarının ve düşmanlıklarının barış, adalet, huzur ve Allah rızası için olduğunu dünyaya anlatılmaya çalışılmışlardır. Devlet aklı bu gün de aynı şekilde devam etmekte, böylece dosta güven, düşmana korku verilmektedir.
Dünya Tarihi bunun örnekleri ile doludur. İslam ordularının zulüm ve baskılara son vermek için yaptıkları savaşlar, mücadeleler sonucunda fethettikleri yerlerde yaşayan gayrimüslim halka özellikle ve titizlikle onları incitmemek, sosyal ve dini hayatlarını diledikleri gibi yaşamaları için her türlü imkânı seferber etmişlerdir.
Bazıları onların İslamlaştırılması için baskı yapılmalıydı, dil ve dinlerine müdahale ile Müslüman olmaları sağlanmalıydı diye düşünebilirler.
Belki de öyle yapılsaydı Osmanlı'nın egemen olduğu üç kıta, yedi iklimde bulunan gayrimüslimlerin birçoğu Müslüman olabilirdi. Lakin aziz atalarımız, devlet yöneticileri; İslam ne emretmişse bu konuda onu uygulamışlar her daim ‘İslam'da zorlama yoktur’ düsturu ile hareket etmişlerdir. Dolayısıyla bu adaleti gören bir kısım gayrimüslimlerin İslam'ı seçtiği de ortadadır.
Her şey bir yana ne zaman hangi beldede İslam hükümran olmuş orada barış, huzur, esenlik yaşanmış, ne zaman ki azgın İslam düşmanları o beldeleri ele geçirmişler, hem inananlara hem de kendi tebaalarına baskı, zulüm ve işkence içinde ölüm kalım mücadelesi yaşatmışlardır.
Bugün Gazze Öyle değil mi. ABD’nin dolayısıyla Hristiyan batının, kısaca Haçlı zihniyetinin girdiği her yerde aynı zulüm yaşanmadı mı? Hâlen yaşanmıyor mu?
Kudüs'ün tarihine şöyle bir baktığımızda Hazreti Ömer'le sulh başlamış, İslam'ın egemen olduğu zamanlarda bu barış devam etmiş, ne zaman ki haçlı Siyonist zihniyet buralara hükümran olmuş, işte o zaman o beldelerde açlık, sefalet, zulüm, ölüm dönemi başlamıştır. Rabbim mazlum kardeşlerimizin yardımcısı olsun zalime fırsat vermesin, İnşallah.
Selam ve dua ile Rabbime emanet olun.