15 Temmuzda yaptığı açıklamada, OECD: Türkiye'de güçlü ekonomik büyüme için reform şart dedi. Eminim bu tür açıklamalara ekonomi çevresinde çok sık rastlıyoruz.
Avrupa İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 4 civarında büyüyeceğini tahmin ediyor, daha güçlü büyüme isteniyorsa bazı temel reformlar yapması ve hukukun üstünlüğünü güçlendirmesi gerektiği uyarısını yapıyor.
Gaziantep'te Türkiye Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ile birlikte Gaziantep'de ortak bir basın toplantısı yapan örgütün genel sekreteri Angel Gurria OECD'nin Türkiye hakkındaki son raporunun ayrıntılarını da açıkladı.
OECD araştırması, güçlü bir büyüme hızı tutturmak istiyorsa Türkiye'nin eğitim ve araştırmaya daha fazla yatırım yapması, ticari anlaşmalarını ayrıntılandırması ve "hukukun üstünlüğünü güçlendirmesi" gerektiğini söylüyor.
Kapsamlı OECD araştırmasında, Türkiye'de üretimde verimlilik artışını yavaşlatan etkenler olarak, iş gücünün yeterince kalifiye olmaması, buna karşılık istihdam maliyetinin yüksekliği sayılıyor ve ülkenin katma değeri yüksek ihracatının potansiyelinin altında olduğu kaydediliyor.
OECD Türkiye hükümetinin eğitim, idare, iş piyasası esnekliği ve vergilendirme konularında söz verdiği reformları yapması gerektiğini vurgulayarak bunların zaten hükümetin planları arasında olduğu ancak üst üste gelen seçimler nedeniyle geciktiğini şu cümleyle ifade ediyor:
"Zor bir siyasi ortam ve 2014-15 yıllarında yapılan 4 ulusal seçimle birlikte bu reformların uygulanması gecikti." Raporun daha geniş ayrıntısı için “http://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-36803158” adresinden yararlanılabilir.
Şimdi gelelim kritik soruya, acaba Türkiye’nin yaptığı reformların bir sonu var mı? En son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim. Değişimin sürekliliği apaçık ortada iken yukarıdaki soru anlamını yitirmektedir. Ancak biraz olsun ekonomi ile ilgilenen kişilerin aklına yukarıdaki soruya benzer sorular da gelmektedir.
Türkiye ekonomisi krizlerle yaşamaya alıştığı yıllardan itibaren, öncesi olmakla birlikte, 2000’li yılların devamında reformlar yapmayı sürdürmektedir. Bu reformlar; anayasa, yargı, insan hakları gibi daha çok sosyal alanları ilgilendiren konular etrafında olduğu gibi bankacılık, finans, maliye ve özel sektör gibi ekonomik alanlarda da yapılmıştır ve yapılmaya devam etmiştir. Bu reformların gereği dünyayı saran yenilik, gelişme ve değişim eksenidir. Bu değişimi yakalayabilmek ve ekonominin çarklarının daha rahat çalışabilmesi için reform trendinin devamlılığı şarttır.
İnsanların bizatihi içinde yaşadığı gündemin ağırlıklı yönünü ekonomi oluşturduğuna göre reformların daha çok bu alanı ilgilendiren konular etrafında yapılması daha anlaşılır görünmektedir. Bu anlamda kalkınma eksenin sacayakları sayılan eğitim, sağlık, çevre hatta tasarruf ve üretim konuları etrafında yapılan ve yapılacak olan iyileştirmeler önümüzdeki yıllar için konulan hedeflerin tutturulması için çok önemlidir.
Yeri gelmişken bu konu ile alakalı son soru ile bu haftaki yazımızı bitirelim. Yapılan ve yapılacak olan bu reformların bir sıralaması yani öncelik-sonralık durumu söz konusu olabilir mi? Elbette bu reformların hem kamu hem de özel sektör nezdinde bir sıralaması vardır ve olmalıdır. Bu sıralama yaşam alanı içinde en değerli varlık olan insan ile başlamalıdır. İnsan, ekonomik manada beşeri sermaye, üretim faktörlerinin başında gelmekte ve yüksek çıktılı ekonomik üretimin öznesi konumundadır. Burada insan/işgücü ile anlatılmak istenen yine bu konu ile bağlantılı; eğitim, sağlık, hukuk gibi konuları içeren bir bütünlüktür. Ardından yine ölçülebilen makro göstergeler için yani çarkların işleyişini kuvvetlendirecek alanlarda reform önceliği olabilir. Bu söylediklerim ülkeden ülkeye değişmekle birlikte kalkınma ve gelişmenin ön şartı niteliğindedir.
Unutulmamalıdır ki reformların yapılıp/yaşatılıp/uygulanması herkesin ve her kesimin sorumluluğundadır. Gelişmiş ülkelerin veri seviyelerine ulaşmak için bu, şart.